Bilgi Dünyasının Kaosu: Yalan Haber

Günümüzde, dünyada büyük bir bilgi kirliliği faciası ile karşı karşıyayız. Her geçen gün ortalıkta dolanan yalan haber metinleri insanları sömürüyor, insanlığımızı neredeyse yok ediyor. Sadece günümüzde değil; geçmişte de bu böyleydi.

Günümüzde, dünyada büyük bir bilgi kirliliği faciası ile karşı karşıyayız. Her geçen gün ortalıkta dolanan yalan haber metinleri insanları sömürüyor, insanlığımızı neredeyse yok ediyor. Sadece günümüzde değil; geçmişte de bu böyleydi. Doğruya ulaşmak için önümüze hep engeller konuldu.

Bir komplo teorisi kurbanlarından biri olan Noah Pozner bu konuda hakkında demiş ki:’’ Önceleri, insanların gerçeği bulmalarını engellemek için bir sürü kitabı imha etmeniz gerekiyordu. Bugün ise gerçeği, bir Google aramasının 20. sayfasına yönlendirerek gizlemeniz yeterli oluyor.’’ Doğru bilgiye ulaşmamız sürekli engelleniyor. Buna bizzat toplum, istemeden de olsa katkı sağlıyor. İçinde bulunduğumuz bu kaos ortamı bizi kendine doğru çekiyor ve biz önünü alamıyoruz.

Dünya Adeta Yalan Haber Silsilesi

Türkiye’nin yalan habere en çok maruz kalan ülke olduğunu biliyor musunuz? Reuters Institute for the Study of Journalism kuruluşunun ‘’Digital News Report 2018 (Dijital Haber Platformu)’’ başlığı altında yayınladığı rapora göre Türkiye’de yalan haber oranı %49’u bulmuş durumda. Üretilen içeriklerin neredeyse yarısının yalan olduğu gerçeği ile baş başayız. Bunları elbette komplo teorileri de izliyor. Guardian’da yayınlanan araştırmaya göre komplo teorilerine en çok inanan ülkelerin oranları %60-%80 arasında geziyor.

Oranlar bir hayli fazla. Hull Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mark Lorch’un bu konu hakkında güzel bir cümlesi aslında her şeyi açıklıyor: ‘’ Komplo teorilerinin düzenli olarak ortaya çıkmasının nedenlerinden biri, dünyaya kendi bakış açımızı empoze etme dürtümüz ve çok gelişmiş örüntü tanıma yeteneğimizdir.’’ Aynı şey yalan haber için de geçerli. Bu sektör bir diktatör gibi toplumun üzerine çökmüş durumda. Kendi sorgulama gücümüzü kaybettiğimiz, başkalarının beyni ile düşünmeye zorlandığımız bir dönemeç bu. Tüm bunlarla uyutuluyor, yönetiliyoruz.

Yalan Haber Paylaşımına Farklı Bir Bakış Açısı

Bir yalan haber başlığının çok fazla paylaşılması ile kişinin sevdiği şey arasında güçlü bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Bu şey herhangi bir şey olabilir; bir kişi, görüş, eşya, hayvan gibi. Günümüz insanlarının en büyük sorunlarından biri olaylara objektif bakmamak. Bağlı olduğu, her savunduğu şeyi göklere çıkarmak; ama onlara ters gelen her şeye kulaklarını tıkamak. Deyim yerindeyse at gözlüğü ile bakmak diyebiliriz buna. Bu bakış açısı yalan haber oranlarının gün geçtikçe artmasına da davetiye çıkarıyor haliyle.

Kişi savunduğu şey ile ilgili olumlu bir haber gördüğünde direk atlıyor üstüne. Bu atlamak dediğim de okumak anlamında değil; okumadan paylaşmak anlamında. Fakat olumsuz bir haber başlığı gördüyse anında sinirleniveriyor, bırak okumayı paylaşmıyor bile. Medya camiası da bunu adı gibi bildiği için, iyi bir manipülasyon yöntemi olarak kullanıyor tabii. Kısacası içeriğini bilmediğiniz haberi “kesin doğrudur, çünkü o da benim gibi düşünüyor’’ diyerek paylaştığınızda yalan haber sayısını da arttırıyorsunuz.

Şaşırtıcı Yalan Haber Örnekleri

Yukarıda bahsettiğim bu sübjektif/objektif olayını bu kez örneklerle taçlandırmak istiyorum. Henüz bu sene, Atatürk’e ait olduğunu sandığım ‘’Kitapsız yaşamak; kör, sağır ve dilsiz yaşamaktır.’’ özdeyişinin ona ait olmadığını öğrendim. Üstelik bu söz Ankara’daki önemli bir kütüphanede altında Atatürk imzası ile birlikte yazıyor. Bunda elbette kurumu suçlamıyorum. Suçlamak gerekiyor aslında ama anlatmak istediğim; çok sevdiğimiz bir tarihsel kişilik üzerinden yalan haber ortaya koyacak kadar alçaklaşmak... Yani topluma bir düşünceyi veya sözü önemli bir tarihsel kişilik ile empoze etmek, o topluma karşı yapılan bir diktatörlük değil midir? Diğer çarpıcı örnek ise ‘’Adalet mülkün temelidir.’’ sözü. Sıkça mahkeme salonlarında, Adalet Bakanlığı’nda gördüğümüz… Bunun da aynı şekilde Atatürk’e ait olmadığı söyleniyor.

Bazı insanlar Hz.Ömer’e ait olduğunu savunuyor. Yine burada da sübjektifliğin devreye girdiğini düşünüyorum. Yani başkasına göre bu sözün Atatürk’e ait olduğu yalan haber, başkasına göre ise Hz.Ömer’e it olduğu. Kısaca kişi neye inanmak isterse ona inanıyor. Araştırdıkça elbette örnekler çoğaltılabilir. Bilgi kirliliğinin had safhada olduğu ve yalan haber oranlarının gün geçtikçe arttığı bu günlerde, araştırıp sorgulayan bireylere ihtiyaç var.

Yazar: İrem Uludağ