Diplomalı İşsizler
Sürekli yaşanan değişimler sonucunda düzeni oturmuş ve kaliteli olmaktan uzakta bulunan bir eğitim sistemine sahip olduk. İlköğretim okullarından itibaren düşük kalitede eğitim alan öğrenciler için düşük kalitede üniversiteler açılıyor.
Türkiye'de işsizlerin oranı artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan verilere göre 2019 yılının Mayıs ayında 4 milyon 157 bin kişi işsiz olarak kayıtlara geçti. Söz konusu veriler 15 yaş ve üstü kişileri kapsıyor. Sadece 15-24 yaş aralığındaki genç nüfusun değerlendirildiği istatistikte ise işsizlik oranı yüzde 23,3 olarak kaydedildi. Burada da geçen yıla göre yüzde 5,5'lik bir artış söz konusu.
TÜİK tarafından paylaşılan istatistiğe göre, 15-24 yaş aralığında olan, yani bir yüksek öğretim kurumundan yeni mezun olmuş kitlenin işsizlik oranı %34 bandında seyrediyor. Peki bu diplomalı işsiz ordusunun sebebi nedir? Türkiye’nin içerisinde bulunduğu ekonomik durum var olan piyasaları oldukça kötü etkilerken yeni iş pazarlarının ve yeni iş verenlerin ortaya çıkmasına da engel oluyor.
Bu yazıda istatiksel verilerden ziyade ağırlıklı olarak diplomalı işsizlerden ve üniversiteden yeni mezun olan insanların neden iş bulamadıklarından, iş bulma sürecinde yaşadıkları sıkıntılardan bahsetmek istiyorum. Yine de bir ön bilgi olarak Türkiye’de sermayenin ve firmaların ortalama olarak 2017 yılından itibaren devamlı olarak küçülmeye gittiğini, çoğu sektörde işten çıkarmaların arttığını ve yatırımların azaldığını söylemek gerekiyor.
Türkiye’de neden bu kadar fazla üniversite öğrencisi var?
Sürekli yaşanan değişimler sonucunda düzeni oturmuş ve kaliteli olmaktan uzakta bulunan bir eğitim sistemine sahip olduk. İlköğretim okullarından itibaren düşük kalitede eğitim alan öğrenciler için düşük kalitede üniversiteler açılıyor. Her şehre bir üniversite söylemiyle Anadolu’nun ücra illerinde kurulmuş üniversitelerin bile kontenjanları çoğunlukla doluyor, üniversiteye geçiş sınavının baraj puanını zar zor aşabilmiş öğrenciler dahi yerleşebilecekleri bir bölüm bulabiliyorlar.
Neredeyse Türkiye’nin her şehrine, yeterli altyapı ve öğretim elemanı olmadan üniversite açıp süratle yol kat edilebileceğini düşünenler sayesinde bugünlerde 4 sene boyunca yetersiz eğitim alan, 4 sene boyunca herhangi bir meslek dalında tecrübe edinememiş diplomalı işsizler kara kara düşünüyorlar. Meslek liselerinde de durum ne yazık ki farklı değil. Meslek liselerinde en çok tercih edilen bölümlerden olan muhasebe ve lojistik alanındaki iş verenler işe alacakları kişilerin en az MYO (Meslek Yüksek Okulu) mezunu olmalarını istiyorlar.
Hal böyleyken “Meslek” lisesi mezunu kişiler meslek liselerinin mantığına ters bir şekilde MYO yahut 4 yıllık lisans bölümleri okumak durumunda kalıyorlar. Bu ve bunun gibi sebeplerden lise mezunu gençlerin büyük çoğunluğu meslek hayatına atılmak yerine üniversite okumayı tercih ediyorlar.
Her şehre bir üniversite planı
Bu açılan üniversiteler sayesinde insanların o şehirlerde eğitim gördükten sonra aynı şehirde iş hayatına devam edecekleri söylemi sık sık kullanılıyordu. Tabii öğrenci nüfusu artan bir şehrin ekonomik olarak da rahatlayacağı varsayılıyordu. Peki durum gerçekten böyle mi? Öğrencilerin ekonomiye katkısından bahsetmek gerekirse evet bu büyük ölçüde doğru.
Üniversite okuyan gençlere KYK tarafından 500TL öğrenim bursu yahut kredisi veriliyor. 2019-2020 eğitim öğretim yılında en ucuz KYK yurdu (6-8 kişilik) 200TL olmuş durumda. Kyk yurtlarının fiyatları dahi bu denli artmışken şayet üniversite okuduğunuz ilde bir daire kiralamak isterseniz ve bu il Anadolu’da ise çoğunlukla şöyle bir durumla karşılaşıyorsunuz: Normal şartlarda aileye yahut çalışana 500TL’ye kiralanan bir dairenin öğrencilere neredeyse 2 katına kiralanıyor. Bunun sebebi ev sahiplerinin, öğrencilerin 2-3 kişi eve çıktıklarını ve kirayı bölüşerek ödediklerini bilmelerinden kaynaklanıyor. Üniversite civarına açılan kafeler, sosyal aktivite mekanları ve dükkanlar belirli semtlerin ciddi ölçüde gelişmesini sağlıyor. Özellikle il dışından okumaya gelen öğrenciler gerçekten o şehri kalkındırmak konusunda büyük bir yapıtaşı haline geliyorlar.
Peki ya o şehirde doğmuş, büyümüş ve o şehirde üniversite okuyan gençler mezun olduktan sonra iş hayatına da mı aynı şehirde atılıyorlar? Bunun cevabı genellikle koca bir hayır oluyor, Anadolu illerinde iş sahalarının oldukça dar ve kalifiyeli işçiye ihtiyacın az olması mezun öğrencileri Batı illerine itiyor. İstanbul, Ankara, Bursa, Kocaeli ve İzmir gibi iş alanının daha geniş olduğu, sanayii ve hizmet sektörünün toplandığı illerde iş bulma imkanları daha yüksek olduğu için bu illerde iş aramayı ve bir hayat kurmayı tercih ediyorlar.
Üniversite öğrenimi görenlerin net sayısı
Bir üst başlıkta bahsetmiş olduğumuz sebepler dolayısıyla 2002 yılında Türkiye’de 76 adet üniversite varken, 2019 yılında Türkiye’deki üniversitelerin toplam sayısı 200’ü geçmiş durumda. Bu 203 üniversitede öğrenim gören öğrencilerin net sayısı 7.740.502 iken 2019 yılında üniversite sınavına giren öğrencilerin sayısı 2.446.51 oldu. Bu sınav sonucunda üniversiteye yerleşen öğrencilerin net sayısı ise şöyle: Ve 2017-2018 yılında mezun olan öğrencilerin net sayısı 845859’dır. 2019 yılı verileri henüz açıklanmamıştır.
Üniversite mezunları neden iş bulamıyor?
Bu konu hakkında birçok değişken var fakat yüzeysel olarak bahsetmek gerekirse: İş sektöründe ihtiyaç duyulan eleman sayısından daha fazla mezun verilmesi bu olayın ana sebeplerinden birisi oluyor. Erken yaşta bir meslek sahibi olmak yerine üniversite okumayı tercih eden gençlerin birçoğu ne yazık ki yetersiz bir eğitimden geçiyor, staj gibi deneyim sağlayacak aktivitelerde bulunamıyor. Okulların çoğu köklü okullara nazaran daha yeni olduğundan altyapı yetersizliği, eğitmen eksikliği gibi problemler bulunuyor.
Öğrenci kültürü henüz oturmamış olan okullarda öğrenci kulüpleri bile olmayabiliyor, eğitim sırasında öğrenci kulüpleri hem kişisel gelişim hem de mesleki gelişim açısından bulunmaz bir nimet iken birçok üniversitede ne yazık ki kulüpler bulunmuyor yahut yetersiz kalıyor. Mesleki bilgi konusunda yeterli olmayan mezunlar firmaların çoğu tarafından tercih edilmiyor. Ayrıca firmaların çoğu yeni mezun olmuş ama 2 ila 3 yıl iş tecrübesi bulunan eleman arayışı içerisinde.
Staj Programları
Üstelik bu firmaların çoğu staj programlarını iş tecrübesinden saymıyor ve üniversite eğitimi sırasında kendi alanlarında doğal olarak çalışamayacak olan bu yeni mezunlar kısır bir döngü içerisine giriyorlar. Deneyimsiz yeni mezunları kabul eden firmaların çoğu da ne yazık ki emek sömürüsü yapıyor ve çok düşük maaşlar ile yeni mezunlardan yararlanmaya çalışıyorlar.
Bir diğer problemi ise şu şekilde açıklayabiliriz: Örnek olarak matematik bölümü mezunu bir kişiyi ele alalım, bu kişi şayet kendi alanında bir iş bulamamış ise kendi alanına yakın sayısal beceri gerektiren muhasebe, bilgisayar programcılığı gibi bölümlere yönelip bu alanlarda iş sahibi olabiliyor. Bunun sonucunda muhasebe mezunu kişinin iş alanı daralabiliyor ve ne yazık ki bir diplomalı daha işsiz kalabiliyor. Aynı şekilde İngiliz Dili ve Edebiyatı okumuş bir kişinin pedagojik formasyon alıp İngilizce öğretmenliği yapması da bu gibi konulara örnek verilebilir. Etik yönünden hiçbir sıkıntısı bulunmasa da artan bölüm ve üniversite sayıları sonucunda bir alana gerekenden fazla mezun çıkartılıyor ve bunun sonucunda elinde diplomasıyla senelerce iş arayan, bulamadığı takdirde mezun olduğu bölümden farklı iş alanlarına yönelen mezunlar ortaya çıkıyor.
Network Olayları
Özel yahut kamu fark etmeksizin kurumlarda torpil ve tanıdık hafifletilmiş hali ile “network olayları yeni mezunların en çok yakındığı konulardan biri. Yeni mezunların çoğunlukla dillendirdiği konulardan biri de Türkiye’de liyakat kavramının yozlaşmış olduğu, kritik konumlar söz konusu olmadıkça işe alım konusunda liyakat değil tanıdığın esaslı olduğu.
Son dönemlerde oldukça popülerleşen ve önemi artan, neredeyse her sektör için zorunluluk haline gelen grafik tasarım, içerik editörlüğü, reklamcılık, sosyal medya yöneticiliği ve benzeri gibi dijital alanlara yönelen bu alanlarda online eğitim gören ve bu alanda şansını deneyen yeni mezunlar da birçok problemle karşılaşmaktalar. Şu şekilde açıklıyorlar: Bu alanlarda kemikleşmiş kadrolar var ve bu kadrolar birbirleri arasında tabiri caizse sürekli iş paylaşımı ve yönlendirmesi yapıyorlar. Bu da sektöre girmeye çalışan insanların, bu kemikleşmiş ve isim yapmış çalışan kadro karşısında o sektörde tutunmalarını ve devamlı bir iş bulmalarını zorlaştırıyor.
Üniversite mezunları iş beğenmiyor mu?
Bu konu öznel bir konu olduğu için elimizde istatiksel bir veri bulunmuyor. Çevremizdeki üniversite mezunlarından duyduğumuz ve araştırdığımız kadarıyla bu konu hakkında şunları söyleyebiliriz.4 sene boyunca hayalini kurdukları meslek üzerine lisans eğitimi görmüş yeni mezunların alanlarında iş bulamadıkları için zaman zaman kasiyerlik, satış danışmanlığı gibi lisans eğitimi gerektirmeyen işlerde dahi çalışabiliyorlar. Tabii bu onların arzu ettiği bir durum değil, bu olay genellikle sancılı ve uzun bir iş arama döneminin ertesinde gerçekleşiyor. Aile ve çevre baskısından dolayı genel olarak 6 ay ile 1 sene iş aradıktan sonra, şayet kendi alanlarında iş bulamamışlar ise kendilerini, içerisinde bulundukları hane ekonomisine katkı sağlamak zorunda hissediyorlar ve bu gibi alanlarda çalışmaya başlıyorlar.
Aile ve çevre baskısı sonucunda çalışmak istedikleri alanlar dışında ve hayal ettikleri maaşın çok altına çalışmak durumunda kalan yeni mezunlar çoğunlukla kendilerini hoşnutsuzluk veya duygu durum bozukluğu içerisinde buluyor, bu memnuniyetsizlik de çevreleri tarafından “İş beğenmiyor” olarak adlandırılıyor. Bu söylemin bir diğer sebebi de eski jenerasyonun “ne iş olursa yaparım” düşüncesi yeni jenerasyonu anlayamamasına sebep oluyor. Toplamda 16 yıl boyunca eğitim almış insanların kasiyerlik yapmak istememelerini “şımarıklık” olarak algılıyorlar.
Yazar: Atilla Enes Kayabaşı