Doğaya İhtiyacımız Var
Bahar geliyor! Tabiatın nimetlerini daha fazla hissetme zamanı. Evimizdeki bütün aksesuarları toplayıp, atın bir kenara! Artık evimizi çiçekler ile hoş kokular ile buluşturalım; menekşe, orkide, nane, fesleğen.
Gözlerimizi kapatıp çocukluğumuza daha doğrusu köylerimize dönelim. Yaylalardaki papatyaların kokularına birbirinden güzel çiçeklerin görüntülerine ne kadar da uzak kaldık? Biraz düşününce ve hissedince çiçeklerin kokuları burnumuza gelmiştir sanırım. Ya da Isparta il sınırları içinde yer alan “Lavanta Köyü” lavantaların kokusuyla mor renginin verdiği huzurla bizi nasıl etkisi altına aldığını düşünelim. Peki uzun süre kullanılmış ahşap yemek masası gördüğünüzde dokunduğunuzda o masada yenen yemekleri edilen sohbetleri kısacası yaşanmışlıkları düşünebiliyor musunuz? Doğa her şeyiyle bizi etkisi almış durumda.
Doğanın Sağlığa Etkisi
Grip diye bildiğimiz hastalığa yakalanınca halsizleşiyor hem bedenimiz hem de ruhumuz çöküntü haline giriyor. Aslında bu durumun sebebi belli. Bağırsakların ve midemizin işleyiş bozukluğundan kaynaklı. Burada doğa devreye giriyor. Yakalandığımız hastalıktan kurtulmak için hemen nane-limon-zencefil üçlüsünü devreye sokuyoruz. Sadece bu kadar mı ? Bence daha da fazlası var.
Evimizin havasını daha sağlıklı bir hale getirmek için kabuk tarçının üzerine birkaç damla papatya yağı damlatıp daha sonra da ucundan yakarak, çıkan dumanı evimizde dolaştırabiliriz. Yoğun iş temposunda koştururken gün içinde koklayacağımız nane yağı ile daha rahat bir nefes alabiliriz ya da zihnimi rahatlatmak için biberiye yağını koklayabiliriz. Kahvemize ekleyebileceğimiz kakule tohumu ile hem damağımıza hem de burnumuza bir güzellik yapmış oluyoruz. Biraz kilo aldığımızda ise hemen ıspanak, brokoli, elma, avokado gibi sebze ve meyveleri diyet listemizin en başına koyuyoruz. Bir de her yıl trend olanlar var: Chia tohumu, altın çilek.
Doğa Döngüsüne Devam Ediyor
Bahar geliyor! Tabiatın nimetlerini daha fazla hissetme zamanı. Evimizdeki bütün aksesuarları toplayıp, atın bir kenara! Artık evimizi çiçekler ile hoş kokular ile buluşturalım; menekşe, orkide, nane, fesleğen. Evlerinde bu tür değişiklik yapmasına gerek olmayan tabiatla iç içe yaşayan insanları düşünün. O insanların yüzündeki gülümse ve çalışkanlıklarının sebebi doğa hayatı olabilir mi? Cengiz Aytmatov “Toprak Ana” adlı kitabında: “Bir çiftçi için mutluluk, tarlasını sürüp ekmek ve ürün almaktır.” der. Hele ki o ekmekler 10.000 yıllık geçmişi olan siyez buğdayından yapılmış ise. Sade gösterişten uzak bir hayat tercih etmemizin sebebi belki de doğadaki sadeliği istediğimizden.
Biz ne veriyoruz? Emin olun ki doğa bizden hiçbir şey istemiyor. Sadece ona zarar vermeyelim. Ona saygı gösterelim. Şu sıralar sosyal medyada çok güzel bir akım var. “Trashtag”. Çevreyi temizleyerek öncesi ve sonraki halinden fotoğraflar paylaşılıyor. Umarım bu akım hiç bitmez! Gelecekte hatta şu an kim koruyacak tabiatı? TRT ekranlarında “Doğadaki İnsan” programının yapımcısı Serdar Kılıç’ın güzel bir sözü var. ”Doğaya çocuk ekelim”. Çok haklı. Çünkü değişen dünyada çocuklar ağaca dokunmadan, toprağa basmadan hayatlarını yaşıyor ve durum böyle olunca da etrafındakilerin farkına varamıyor. Burada çok önemli bir görev de ebeveynlere düşüyor. Çocuklarını kapalı alanlara götürmek yerine tabiatın içine götürerek doğanın bize verdiği nimetleri anlamalarını sağlamalıyız. Yeter ki biz kendimizin ve etrafımızdakilerin farkına varalım. Çünkü o zaman ne kadar da zengin olduğumuzu anlayacağız.
Yazar: Harun Güler