Etik Olmanın Soykütüğü

İnançlarımızın temelinde etik değerler yatar. İnanç herhangi bir dini veya etnik kökenli düşünce seçimi olarak değil, insanın kendini iyi hissettiği ve kendi doğruları içinde yüzdüğünü sandığı kan dolu bir havuzun başıdır.

Kimi zaman hayatımızın bazı dönemlerinde yönümüzü ve safımızı belirlemek için seçimler yapmamız beklenir veya seçim yapmamız gerekir. İnançlarımız ve hislerimiz bizlere karar verme konusunda yardımcı olan değerlerimizdir.

İnançlarımızın temelinde etik değerler yatar. İnanç herhangi bir dini veya etnik kökenli düşünce seçimi olarak değil, insanın kendini iyi hissettiği ve kendi doğruları içinde yüzdüğünü sandığı kan dolu bir havuzun başıdır. Bir seçim yaparken bir diğer seçimi öldürür insan. İşte bu havuz seçimlerimiz sonucunda öldürdüğümüz düşüncelerimiz ile dolar.

Hedefe İhtiyaç Var

Nietzsche’nin dediği gibi ‘’İnsanın bir hedefe ihtiyacı vardır ve hiç istememektense hiçliği istemeyi tercih eder.’’ Hepimiz tutunacak bir yer ararız ister doğru ister yanlış olsun, öylece boşlukta salınmaktan, hiç uğruna yaşamak veya hiç uğruna ölmektense bir amaç, inanç uğruna çaba sarf etmek isteriz.

Yapılan psikolojik deneylerde bile fark edildi ki insan fiziksel gerçeğin belirsiz olduğu durumlarda bile durumu belirlemek için bir yere tutunmak ister ve bir gerçek yaratır. Aslında yaşadığımız birçok şey belki de yanılgılarımız ve görmek istediklerimizden ibarettir. Hepimiz her ne olursa olsun kendi düşünce dünyamızı kendimiz yaratırız. Bu birtakım engellerin olmasına karşın insan beynine biyolojik olarak verilmiş bir özgürlüktür.

Seçim Yapma

Hiçbirimiz seçim yapmak zorunda değiliz. Safsız olmak saf olmak ile eş değer bir nitelik taşımayabilir ama yapı olarak yakındır. Bazen seçim yapma konusunda şüpheye düşeriz. Çünkü zamanla doğru bildiğimiz her şey yanılgılara dönüşüyormuş gibi hissederiz. Hepimizin algısı bulunduğumuz zaman dilimine, bulunduğumuz toplum yapısına göre değişir ve aynı zamanda yaşadığımız tecrübeler, anılarla şekillenir. Peki, etik ya da doğru olarak değerlendirdiğimiz şey kimimizin dünyasına göre? Hangimiz daha çok acı çekerek etik ve doğruluğun patentini almaya hak kazandık.

Biz insanların varoluşunun ilk yıllarından beri hedeflediği ideal dünya düzeni kurma  isteği hiçbir zaman doyuma ulaşmadı. Ama Nietzsche’nin de fark ettiği gibi ‘’insanlar ideal bir dünya uydurarak gerçekliğin değerini, anlamını, doğruluğunu harcadılar.’’ Şimdiyse doğruluğuna inandığımız etik değerlerin temelinde ne yattığını çoğumuz bilmiyoruz. Sebebiyse avucumuza konulan fikirleri öylece izlememiz.

Hedeflerimiz uğruna geçtiğimiz yollarda ödün verdiğimiz ve yanlışlığını bile bile tercih edip  uyguladığımız çok şey yaparız. Daha sonra bu bir alışkanlığa dönüşür ve artık düşünmeksizin  yanlışları uygulamaya devam ederiz. Bağnaz inançların yaratılma gücü işte bu zamanla oluşan  düşünce yetisi kaybıyla güçlenir.

Analiz Etme Ve Karar Verme

Alışkanlıklar psikoaktif maddelerin insan beynini uyuşturduğu ve işlevini körelttiği gibi analiz ve karar verme gücümüzü zayıflatır. Oysa düşünüp analiz etmeniz ve doğruluğunu sorgulamanız kimse tarafından engellenemez. Çünkü içeride neler yaptığınız hakkında en ufak bir fikirleri bile yoktur, bunun farkına nasıl varabilirler ki? En azından şimdilik fark edemiyorlar ve bu iyi bir şey. Beynimizin içinde aykırı bir imparatorluk kuruyor ve elediğimiz fikirleri bir süre zindanlara atıyoruzdur. Ya da tercihimiz sonucu acı çektiğimiz ve bedel ödediğimiz seçimlerimizi kan dolu havuzumuza döküyoruzdur.

O havuza biz bile yaklaşamıyoruzdur, kokusu tiksindiriyor, görüntüsü ürkütüyordur, kim bilebilir? Üzerini örttüğümüz, yüzleşmekten kaçtığımız her şey bir gün daha da güçlenip daha çok canımızı yakmak için uyandığında yaptığımız hatanın farkına varmak yerine neden
şimdi uykuya yeni yeni dalarken onu zehirlemiyoruz.      

Etik Değerler

Etik bulunan değerleri toplumun büyük bir kesimi benimsediği için değil doğruluğunu kendi düşünce yapımızla uyuştuğu için değerlendirmeliyiz. Benimsemek, bağlanmak gibi tutunma yolları tehlikelidir. Bir görüşü değerlendirmek diğerlerini de değerlendiriyor ve seçtiğini doğru, diğerlerini yanlış buluyorsun demekken, birini benimsemek veya bağlanmak diğerlerini çarmıha geriyorsun ve artık doğruyu analiz etmek için onları kullanmıyorsun demektir. Neden kendi ellerinle kendi dünyana bariyerler öresin?
 
Biraz daha derinlere açılmak istiyor, toplumdan biraz uzaklaşmak ve kendi dünyama çekilmek istiyor olmam yalnızlık, güvensizlik ve korku hissi duymama neden olabilir ama aslında bana en yakın olan, en güvenilir olan kişi yine benim. Peki, bana benden daha yakın ve daha dürüst kimse yoksa neden yaptıklarımın etikliğinin eleştirilmesini bir başkasının ellerine bırakayım? Benim için etik olan şey içimdeki ben için etikse etiktir.

Etiklik Ölçekleri

Etiklik ölçekleri neden doğruluk, ahlakilik, yapılması gerekilen gereklilikler, yapılmayınca  yadırganan toplu psikolojik bağnazlıklara dönüştü bilinmiyor. Çünkü kimseye bir bilinmeyen deniziymiş gibi görünmüyor. Herkesin daha önce mutlaka herhangi bir şekilde duymuş olduğu, bildiğini sandığı genel, önemsiz bir bilgi gibi görünür. Aslında öylesine derin ve tehlikeli bir kuyudur ki kimse eleştirmek için bile başını kuyunun dibine bakmak için uzatamaz. Peki, ama neden?

Papanın ve kilisenin prestiji azalmasın diye skolastik çırılçıplak bir düşünce anlayışı nasıl da toplum tarafından benimsendi. Elbette aradan sıyrılıp cesurca direnme gücü gösterenler oldu ancak hemen susturuldular ya da ortadan kaldırıldılar. Toplum ne yazık ki yine sığınacak bir delik aradı ve karanlıkta saklanan zehirli yılanları göremedi. Sığındığı inin derinlerine inmesine de izin verilmedi, başını inden ufacık çıkarıp güneşin doğuşunu izlemesine de.

Derinlere inince derin düşünsün istemediler ki herkes farkındaydı yanlışların doğrulara ne kadar aykırı olduğunu. Ama bizler yanlışı, yüzleşmek yerine sığınacak ve hayatımızı garanti altına alacaklarını düşündüğümüz, güçlü, doğruluğu tartışılmaz sandığımız kollara inanç besleyerek yaptık. Bizler yine saf seçmeyi kendimize inanmaya yeğledik.

Yazar: Kübra Yıldız