Hayat Bir Kuğu Masalı
Taşınıyorlar. İki adam sırtına aldıkları eşyaları aşağıdaki kamyona taşıyor. Hüzünlendim. Tanıdığım birinin arkasından yaşanan bir hüzün değildi bu. Aynı binada oturduğumuz halde hiç tanışmamıştık. İsmini bile bilmiyordum komşumun
Taşınıyorlar. İki adam sırtına aldıkları eşyaları aşağıdaki kamyona taşıyor. Hüzünlendim. Tanıdığım birinin arkasından yaşanan bir hüzün değildi bu. Aynı binada oturduğumuz halde hiç tanışmamıştık. İsmini bile bilmiyordum komşumun. Gerçi komşu demek için bir şeyler paylaşıyor olmamız gerekirdi. Demek paylaşmamıştık. Tüm bu düşünceler arasında sokağa baktım kimseler yoktu. Kuş seslerini dinleyerek yürüyüş yoluna çıktım.
Doğada Yürümek
Yanımdan geçenlere baktım, ilgilendikleri tek şey telefonlarıydı. Gülümseyerek gelen biri vardı bana doğru elli altmış yaşlarında olmalıydı. Ağarmış saçlarıyla yüzündeki gülümsemeyle etrafa ışık saçıyordu. Işığıyla birlikte yanımdan süzülerek geçtiler. Kuş sesleri ile çam ağaçlarıyla çevrili yolda yürümeye devam ettim. Doğanın içinde yürüyormuşum hissine kapıldım bir ara, ta ki kuş seslerinin yerini araba sesleri alana dek. Doğayı onlarla paylaşmak yerine sadece bizim olma düşüncesine nasıl oluyor da bu kadar kendimizi kaptırıyoruz anlamıyorum. Kaldırımların kenarında ısrarla çıkmaya çalışan çiçeklere gözüm ilişti bir kez daha kızdım kendime insanlara insanlığa.
Yaşam Alanları Yaşamıyor
Kuğulu Park’a girdiğimde daha da öfkelendiğimi gördüm “neden bu ağaçları bu şekilde budadılar” diye bu budamak değil. Katletmişler güzelim ağaçları gerçi biz insanlar ne kadar katletmeye çalışsak da onlar bir şekilde yeşermenin, bir yerden çıkmanın, yeniden doğmanın yolunu buluyorlar hayat ölüm hayat döngüsünün içinde. Suyun sesine karışan kanat sesleri ve arkamda bir yerde bir çocuk kahkahası duydum. Yedi sekiz yaşlarında olmalıydı, kuşlara yem atıyordu. Ona doğru yürürken duvar dibinde yem satan adama gülümseyip çocuğu izlemeye koyuldum. Kuşların arasında öyle mutluydu ki ne onların yaşam alanlarını yok ediyor olmamızla ilgiliydi ne de havadaki soğukla. Kuşları beslemek onu mutlu etmeye yetiyordu. Avucundaki yemler bitince sessizce uzaklaştı.
Yem satan adama ne kadar süredir orada olduğunu sordum. Ben hep buradaydım dedi. "1950’li yıllarda, içinden dere geçen ağaçlık bir araziydi burası sonradan park haline getirildi” diye ekledi. Kesilen ağaçlar da kavakmış. Bu ağaçları zayıf olmaları nedeniyle kötü hava şartlarına dayanamıyorlar kırılıyormuş. Bu sebepten birkaç kişi de yaralanmış. Bu nedenle kesmişler ağaçları. Park içerisinde 24 çeşit kuş barındırıyormuş. Bu kuşları besleyen insanlar varmış. Her biri günün bir vakti gelir kuşlara yem verirmiş. Duyduklarım karşısında içime biraz su serpildi. Kuğuların yanına gittim.
Kuğu Masalı
Küçük havuzda süzülmelerini izlerken ananemin anlattığı kuğu masalı kulaklarımda çınlıyordu. 11 tane çocuğu olan bir padişah varmış. Bu çocukların onu erkek biri kızmış. Anneleri ölmüş. Annesi öldükten sonra onlara üvey anne gelmiş ve oda bir büyücüymüş bu üvey anne ve kardeşleri kız olanı yüzüne siyah bir boya sürmüş. Kızın yüzündeki boya yüzünden babası bile ona bakmak istemiyormuş. Üvey anne 10 prensi de kuğuya çevirmiş. Kızda abilerinin öyle olduğunu görmüş abileri gündüzleri insan geceleri kuğuya dönüşüyorlarmış.
Küçük kız bu durumu çözmek için köyün bilgesine gitmiş. Bilge ona bir ağaç yaprağından 11 kazak ör ve kuğulara giydir ama o kazakları örerken asla konuşma ölecek olsan bile demiş kız örmeye başlamış yememiş içmemiş örmüş sonra göl kenarında kazakları örerken bir prens yanına yaklaşmış ve kıza “benimle evlenir misin?” diye sormuş. Kız cevap verememiş. Prens tekrar sormuş kız yine cevap vermemiş. Prens gitmeye karar verdiğinde kız kazakları bitirmiş abilerine kazakları giydirmiş ve prensin teklifini kabul edip mutlu bir şekilde yaşamışlar. Gözlerimi açtığımda bir kızın kuğuya yapraklardan bir kazak giydirdiğini gördüm. Kim bilir belki bizim kuğular da birer prenstir.
Yazar: Arzu Yıldız