Hayatı Anlamak İçin Mutlu Yaşamak Gerek

Yaşadıklarımızdan elde ettiğimiz her erdem bir deneyim ve her deneyim bir duygu. Hayatın her saniyesi sürekli öğrenme hali dolu.

Hani o ilk nefes yok mu ilk şaplakla beraber başlayan? İşte o ilk nefesten itibaren sosyal olarak iletişim kurarız. İşe ağlayarak başladık bile. Birileri bizi anlamalı. Sosyalleşmek doğal olarak da iletişim kurma aslında ilk ihtiyacımız. Tam olarak o günden bugüne kadar bu ihtiyaç sayesinde kökleri göğü delen duygularımızı birer birer ortaya koyduk.

Hayatı Anlamak

Hayatın her saniyesi yaşadığımız her olay bu kalın duvarları oluşturdu. Fikir ve bakış açılarımız o duvarda ki birer tuğla. Ve hayatı anlamamıza yön veriyor. Hayatta yer edinmek ve bu yolda yürümek yaşamımızı umduğumuz biçimde idame ettirmek gerekli.   Olaylara objektif bir pencere açamamamız bu yüzden. Çünkü olaylara hep bugüne kadar edindiğimiz bakış açılarının merceğinden bakarız. Bu da katı fikirlerimizin eskiden kalma inançlarımızın ve belli başlı takıntılarımızın yansımasıdır. Kalın ve masif duvar aslında sabitleşmiş bakış açılarımız. Bu yüzden de olayları geneller kişileri de etiketleriz.

Etiketlediğimiz kişiye verdiğimiz sıfat her neyse her yeni oluşan davranışta o etiketin ipuçlarını yakalar ve kendimizi haklı çıkarırız. Zira zihin huzur ve mutluluk değil haklılık arar, bunun temeli egodur. Ben bilinci, ben, ben, ben haklıyım.  Aslında bu perspektifi biz bile seçmiyoruz. Bakış açılarımızın çok büyük bir kısmı içinde büyüdüğümüz aileden, çocukluktan, yaşanan olaylardan ve toplumun genel geçer kalıpları ya da başkalarının hayatlarına dair fikirlerden meydana geliyor. Yani çoğu zaman bize bile ait olmayan bir bakış açısı ile karşı tarafı etiketliyor, yargılıyor, beğenmiyor ya da değiştirmek istiyoruz.

Bakış Açısı

Acaba sabit olan bakış açımızı biraz olsun bir kenarda tursak karşımızda ki kişide neleri fark ederiz.? Sabah uyandık güne bir kahve ile başladık ve tam anlamıyla uyanmak istiyoruz. Bilinç olarak uyanmak, ait olmak, sahip olmak ve istediğimiz her şeyi elde etmek istiyoruz. o mükemmel planlar hemen yerini alıyor. Hepsi istediğimiz gibi gerçekleşirse eğer mutlu olacağız. Ama ya olmazsa. Mutsuz, huzursuz ve sevgisiz mi karşılığı.

Platon'a göre bilgelik, iyilik, doğruluk, yiğitlik, ölçülülük anlamına gelen ve bizim için yanına ekleyeceğimiz daha bir sürü sıfat. Yaşadıklarımızdan elde ettiğimiz her erdem bir deneyim ve her deneyim bir duygu. Hayatın her saniyesi sürekli öğrenme hali dolu. Bu konuda çok cömert davranıyor bize. Belki de bu yüzden değersiz görüyoruz hayatı ve bize kattıklarını. Çünkü planlarımız istediğimiz gibi gitmedi. Olması gerektiği gibi gerçekleşti. İşte bu yüzden mutsuzuz. Tam olarak duygularımızı da hayat kadar basit görüyoruz ama olması gereken basitlikte değil.

Korkularımız Var

İlişki seviyemiz her neyse hangi sıfata bürünürse bürünsün karşımızdaki kişiyi olduğu gibi değil de istediğimiz gibi görmek istiyoruz. Bu yüzden sevemiyoruz. İnsan olarak asla sevemiyoruz. Önce birey olarak daha sonra da toplum olarak sevmeye bu kadar açken sevmiyoruz. Korkularımız var. Daha önce yaşadıklarımız hepsi tekrar mı edecek? Kontrol altına almalıyız ki aynı şeyler tekrar etmesin. Sadece kendi duygumuzu da değil karşı tarafında duygularını kontrol edelim ki yaşanan her şey planlı, kontrollü ve yeterince kafa karıştırıcı olsun.

Hangi nefesin son olduğunu bilmeden içten içe her şeyi kontrol etmek üzerine planlamış bir bilgisayar gibiyiz. Sonra biri gelip o enter tuşuna basınca ne oluyor? Her şey tepetaklak, karmaşık ve anlayamadığımız bir biçime sahip. Hani kontrol edersek böyle olmayacaktı. Acaba nerede hata yaptık?  Bu sabah sadece kahve kupamız farklı aslında aynı yerdeyiz. Olanı olduğu gibi kabul etmek. Zannediyoruz ki kabul edersek gardımız düşer, zarar görür ve bizi en zorlayan şeylere karşı tepkisiz kalırız.

Olduğu Gibi Kabullenmek

Bunu bizim için bir zorlamadan ibaret gibi algılarız. Aslında kabulün bir zorlama ya da ikna ile alakası yok ki. Kabul var olanın mevcut hali ile savaşı bırakmak ve başka türlü olması için direnmemek demek. Bu demek değil ki biz onun bu haline katılalım ve ona onay verelim. Biz her nasılsak öyleyiz. Karşımızdaki de her nasılsa öyle. Bizim ruh halimiz, duygularımız ve doğal olarak fikirlerimiz değişiyorsa onun da değişebilir. Onun da bir benliği ve bir egosu her halinde mevcut. Zaten onu da bu yüzden istemiyor muyuz.?

Tıpkı kendi gerçeğimizi masaya yatırıp onunla nasıl barıştıysak, onun gerçeği ile barışmayı öğrenmek demek aslında kabul. Onu bu hali ile kabul etmek bize faydalı seçimleri yapma fırsatı sunar. Her şeyin bizim dilediğimiz gibi olmasını beklemek çok gerçekçi bir durum olmazdı. İlişkilerimizi ve karşımızda ki kişileri de kontrol etmeye çalışmak pek gerçekçi değil. Hayatı, insanları ve süreçleri kontrol edemeyiz. Sadece onlara dahil oluruz. Ne zaman ki bir insanın gerçek haline tanık oluruz, ona alan veririz, işte o zaman iki kişide ilişkide kendini özgür hisseder. Bu da dürüst ve açık bir iletişim getirir. O zaman o kalın duvarın savunma kalkanları iner, sağlıklı sınırlar daha kolaylıkla belirir.

Düşünceleri Çekinmeden Aktarmak

Yargısızca kabul gördüğünü hisseden her insan tıpkı toprağı havalandırılmış tazelenmiş bir bitki gibi canlanır. Zaten varlığına karşı sürekli direnç içinde olduğumuz bir şeyin değişmesine bir katkıda da bulunamayız. Zihin, sevgi, tutku ve hayranlıkla yaklaştığı bir kişiye hemen bir odak noktası açar. Bu nokta da özenli ve şefkatli bir dikkat ortaya çıkarır. Etkileri de tüm hayata yansır. Dış koşullar tarafından sürekli olarak uyarılan sinir sistemimiz, kalabalık zihnimiz ve iniş çıkışlı duygularımız biraz olsun yatışabilir mi? Bir ilişkide iyi bir dinleyici olmak, duygu ve düşüncelerimizi çekincesizce ifade etmek ve alma verme dengesini yakalamak mümkün mü? Hepsinin yanıtı tam olarak evet. Peki bu nasıl mümkün?

Aldığımız o ilk nefes gibi tertemiz olarak atmanız gereken ilk adım ile mümkün. İlk adımızda şu anda olmak. Durup bir düşünmeliyiz. Acaba ne kadar şimdiyi yaşıyoruz ve ilişkimizde ne kadar varız? Partnerimize de verebileceğimiz en kıymetli hediye, ona özenli ve yargısız mevcudiyetimizi sunmak değil mi? Bunu da ancak kendimize verebildiğimiz zaman bir başkasına verebiliriz.

Mevcudiyeti sağlayamamamızın en büyük sebebi genellikle karşımızda ki kişiyi canı gönülden dinlemiyor oluşumuz ya arka planda kendi söyleyeceğimiz metni hazırlıyor olmamız. Hatta bazen tamamen bambaşka bir konuya odaklanıyoruz zihin sürekli olarak bir sonra ki adımda kilitli. O kadar meşgul ki zihnimiz dikkat ve özen göstermek hepimize zor geliyor. Karşımızda ki bunu fark ettiğinde kırılıyor ve bize gönül koyuyor. Tam tersini yaptığımız zaman beton gibi sağlam olan güven duvarları inşa ediyoruz. Bunu yapan tek şey özveri. Sonucu ise ilişkiyi iyileştiren, bağımızı derinleştiren, uyum ve denge yaratan bir iletişim. İyi bir dinleyici olmanın çok fazla yolu var. Tüm varlığımız ile dinlersek ve yeterli göz teması kurarsak, aklımız kaydığında ve söylediği bir şeyi kaçırdığımızda suçluluk duymadan bizim için tekrar etmesini isteriz. Bu oldukça samimi bir çaba.

Seçim Yapmak

Yaşananlar çok ama çok normal bunun farkına varıp seçim yapmak ve doğruyu uygulamak bizim için bir şans. Ama yapmıyoruz sebebi de bu şansın sürekli yenilendiğine olan inancımız. Ama farkında olmadığımız gerçeklerde var. Beş duyumuz ile algıladığımız her şey geçici, nesneler, eşyalar, zamanla birlikte değişir. Hatta dünyaya yön veren fikirler, akımlar değişir bununla birlikte insanlar da. Aslında içinde bulunduğumuz her şey değişime muhtaç. İlişkide ki duygu durumları da öyle ve bu yüzden geçici ve sürekli yenileniyor. Bunu bilmek içimizde nötr bir duygu, korku, kaygı ya da keder karşılıklar buluyorsa tıpkı bu dünyada ki hayatımız gibi her şeyin bir bitişi olduğunu anlamak, her şeye olan bakış acımızı değiştirir.

Sürekli olarak zamanımızın yenilendiğini zannederiz. Evet bir sonra ki nefesi bile almamız garanti değilken hem de. Yani birbirimiz de ki zamanımız kısıtlı. Bu bitişe odaklı bakış açısı bizi rahatsız ediyor değil mi? Çünkü bakış açımız tam olarak yukarıda ki sıfatlarla evrilmiş durumda. Aslında bu sıfatlardan kurtulursak o zaman yaşadığımız her anın eşsiz ve daha değerli olduğunu fark ederiz. Aslında her gün bize verilen bir hediye. Sınırlı süremiz olduğunu hatırlamak, ilişkimizde daha özenli daha dikkatli bir perspektif yaratır, bize yeni bir pencere açar. O pencerenin ufkunda nasıl bir dünya hayal edersek onu bulacağımız da kesin ve net bilgi.

Yazar: Alpay Arslanhan