Hey Tanrım Bir Pazartesi Daha Mı?

Pazartesi sendromu sağlıklı bir insanda çok uzun sürmeyecektir. Hatta aynı profildeki insanlar bile bu sendromu duyduklarında gülüp geçebilirler.

Başlıktaki cümleyi eminim ki sadece ben değilim. Her haftanın başında yatağından zorla kalkan yek insan evladı da ben olamam. Haftaiçi açılış hareket ve replikleri neredeyse bütün insanlığı ilgilendiriyor. Evet, doğru tahmin ettiniz! Pazartesi sendromundan bahsediyorum. Haftasonunun pembe şeker misali zamanlarını tatmaktan ertesi günün hesabını yapmayı unutuyoruz. İş veya okulla ilgili herhangi bir kelimeyi ağzımıza aldığımız an ise geçmiş olsun, günün geri kalanı bitmekte olan bir haftayı bitirmeme isteği ve yeni bir haftaya geçmenin üzüntüsü sarıyor.

Öyle ya, daha tutulacak raporlar, yapılacak ders tekrarları, işverenin ev kirası ister gibi sergilediği o edalar hayallerinizi süslüyor (!). Pazartesi gününe de bu endişelerle giriş yapıyorsunuz... Ya da yapamıyorsunuz. Çünkü yatağınızdan çıkamıyorsunuz. İşte,  pazartesi sendromu yüzünden gününüzün geri kalanı da aynı verimsizlik, isteksizlik ve enerji düşüklüğüyle devam ediyorsunuz.

Bu ve buna benzer aklınıza gelebilecek bütün senaryolarda pazartesi sendromunun izini görebilirsiniz. Ama “pazartesi” ismi yanıltmasın. Sendromun bu şekilde anılmasının nedeni pazartesiden nefret etmemiz değil kesinlikle. Yani, alarmımız sabahın köründe çaldığında kurduğumuz “Allah kahretsin, yine pazartesi günü bugün!” cümlesinin altında, o güne atfedilen sorumlulukların başlangıcına girmeme isteği yatıyor. Tek neden bu değil elbette, en azından gözlemlerim ve yaşantılarımdan çıkardığım sonuç bu yönde. Ya psikologlar ne der bu sendrom için? Hepimizin merakını gidermek adına birazdan yazacağım her şeyi sizin için araştırdım.

Pazartesi Sendromu Sadece Pazartesi Mi Yaşanıyor?

Elbette buna “hayır” diyeceğim yanıt olarak. Her şey pazar gününde saklı, sonuçta başlangıç ve bitiş arasındaki köprü gibi bir gün.  Ama Bu Hafta Pazartesi Sendromu Yok . Artık geriye gitmeniz imkansız ve o günkü düşüncelerinizi sadece is ve okulla sınırlamak pek doğru olmaz.  Belki başlayacağınız diyet, hayatınızın önemli bir bölümüyle ilgili alacağınız radikal kararlar, beslediğiniz birtakım umutlar ve korkular... Kilit nokta burası. Her güzel şeyin (pazar) bir sonu vardır, sonlar da yeni başlangıçlar (pazartesi) getirecektir. Elbette başlangıçlar her zaman kötü değildir, onu iyi bir duruma getirmek veya kötü bir şekilde devam ettirmek tamamen bizim elimizdedir.

Pazartesi Sendromu “sağlıklı” bir insanda çok uzun sürmeyecektir, hatta aynı profildeki insanlar bile bu sendromu duyduklarında gülüp geçebilirler. Ancak bu sendromun kronik bir hale geldiği hayatlarda acil bir psikolojik desteğe ihtiyaç duyulabilir. Zira, bu sendrom artık psikolojik bir rahatsızlık halini almıştır ve hala devam ettiği sürece depresyon, kalp ve damar hastalıkları ve kaygı bozukluğu gibi sağlık sorunlara yol açar. Şöyle bir gerçek de var, hayatınızın akışından ne kadar memnun değilseniz ve şartlarınızı değiştirecek gücünüz bile yoksa, bu sendrom bitmeyeceği gibi hayatınızı yaşama isteğinizi de öldürebilir.

Sendromun Çözümü

Hayatı sevmemizin yegane bir çözüm olduğunu söylesem, nasıl bir tepki verirsiniz?

“Ne alaka yahu?” diye mi sorarsınız? Haksız sayılmazsınız.

Büyük ihtimalle birçoğunuz hayatınızın akışından memnun olduğunu iddia edeceksiniz. Olmayanlar da pazartesi sendromuyla hayata dair karamsarlık arasındaki bağlantıyı bulmaya çalışacak. Açıklayayım: Şu anki mesleki, ailevi ve daha pek çok konumumuzdan birinde beğenmediğimiz noktalar illa ki vardır. Bunları değiştirmek elimizde olsa bile çözümleri erteliyor, değilse kılımızı hiç kıpırdatmamayı tercih ediyoruz. Aslında yanlış yapıyoruz. Mevcut durumlarımızda değişiklik yapamasak bile, hayatımızı olduğundan çok daha iyi pozisyona getirecek hedefler belirleyebiliriz. Küçük adımlar bile büyük gelişmeler için yeterlidir. Küçümsememek gerekir.

Öte yandan, sürekli gelecek odaklı yaklaşmak da sağlıklı olmayabilir. Biz şu anı iyileştirmeye çalışmıyor muyduk zaten? O halde “an”ın tadını çıkarmak ne güne duruyor? Bir sonraki günü veya başka bir zaman dilimini ve yetiştirmemiz gereken görev ve sorumlulukları zamanında düşünelim, hatta uygulamaya koyalım lütfen! Ama onların yeri tatil günlerimiz veya boş zamanlarımız kesinlikle olmamalı.

Psikologlar meditasyonun pazartesi sendromunu atlatmamıza olumlu katkılar sağladığını da ekliyorlar. Her gün en az iki kez ve 15'er dakika süreyle sessiz bir ortamda ve gözlerimiz kapalıyken sadece vücudumuzun hareketlerine odaklanmamız kafi. Sevgilimizle mi tartıştık? Patronumuzdan haklı ya da haksız gerekçelerle azar mı işittik? Öğretmenimiz çalışmadığımız bir dersin sözlüsünden not mu kırdı? Bu düşüncelerin geçip gitmesi için kendimizi zaman tanıyalım, onları akışına bırakalım. Emin olun, şimdiye odaklanmanın önemli bir adımını atarız.

Başka bir çözüm yine kendimizden başlıyor: Sorumluluklarımızı mümkün olduğunca zamanında tamamlamak ve gece olabildiğince erken uyumak. Bir de... Alarmımız çaldığı an kendimizi uyanmaya zorlamak.

Benim Kişisel Çözümlerim

Takdir edersiniz ki bu devirde birçoğumuz günün erken saatlerinde işe veya okula koşturmayı ata sporumuz haline getirdik. Ben de o çoğunlukta yer alıyorum dolayısıyla. Haftanın ilk günlerinde yataktan anında kalkamıyorum, bu konuda dürüst olmalıyım. Ama alarm çaldıktan en fazla 5-10 dakika sonra yataktan çıkıyorum. “Bu günü de en iyi şekilde bitireceğim.” diyorum kendime.

Kahvaltımı yapıyorum, o gün kendime yakıştırdığım saç modelim ve kıyafetlerimle evden çıkıyorum. Yanıma ara sıra CD çalar alıyorum, ondan veya telefonumdan müzik dinliyorum işe gidene kadar. Öğrencilerimle her ne kadar aynı sıkıntıyı paylaşıyor olsak da, onları içinde bulunduğumuz bir haftayı daha bitireceğimize ikna etmeyi başarıyorum. İş çıkışında sanat galerilerine veya sinemaya gidiyorum, ya da kahve içmek için kafeye gidiyorum. Çok yorgunsam elim mahkum, eve dönüyorum. Günü bu şekilde bitiriyorum.

Siz de kendi çözümlerinizin arayışına girebilirsiniz. Bunun için istekli ve arayışlar sonucunda çözüm bulduktan sonra onları uygulamanız şart. En önemli şey ise kendinizi koşulsuz sevmeniz. Herkes bir gün bu “pazartesi sendromu” denen illeti hayatından kaldıracak. Kendimize bu yolda başarılar ve kolaylıklar diliyorum. Herkese iyi haftalar!

Yazar: Diren Yıldız