Kaderin Kalemle Kavuşma Günlüğü
Yazmak. Kendimi ifade edebildiğim en etkili eylem dili. Yazmayı öğrendiğimden beri yazdım, yazdım. Küçükken duvarlara, buğulu camlara, gazete sayfasının boş alanına, defterlere, kitaplara, yazılabilecek her yere yazdım. İçimdeki kişisel gelişim, yazarak öğrendi her şeyi.
Yazmak. Kendimi ifade edebildiğim en etkili eylem dili. Yazmayı öğrendiğimden beri yazdım, yazdım. Küçükken duvarlara, buğulu camlara, gazete sayfasının boş alanına, defterlere, kitaplara, yazılabilecek her yere yazdım. İçimdeki kişisel gelişim, yazarak öğrendi her şeyi.
Yazma güdüsü öyle güçlü bir şey ki; mutluluğunuzu, yıkığınızı, döküğünüzü, belki kendinize bile ifade edemediklerinizi o temiz sayfaya bırakıveriyorsunuz. Sevda gibi! Yıllardır tuttuğum günlükler, notlar, şiirler, mektuplar. Hepsi artık nereye saklanacağını bilemez halde oradan oraya sürüklenirken, kızım ve mecburi evde kalma hizmetim sayesinde yeni evlerine taşındılar. Dijitale!
Kendi Blogum ile Kavuşma
Hamileydim ve bu sefer kızıma yazıyordum. Onu öğrendiğimde hissettiklerimi, yaşadıklarımı, özlemimi, her şeyi... Kızımın bir gün bunları okuyacak olması çok heyecan vericiydi ve değerli bir hediye olacaktı onun için. Ancak zamanla yazdıklarımı neden dijital ortama taşımıyorum düşüncesi belirdi kafamda! Evet bunu yapmalıydım. Hem yazarsam sevdiğim iş meşgalem olacak, hem de doğum sonrasındaki iş akışı boşluğum dolmuş olacaktı. Ne kaybederdim?
Hamilelik ile başlayan evlat sahibi olma serüvenim, hep tatlı telaşlardı sonrası da öyle olacaktı emindim. Bu nedenle blogumun adı "tatlıbirtelaş" olmalıydı. Yola koyuldum. Geceli gündüzlü bir mesai başlamıştı benim için. Benzer bir sürü blog vardı, farkım yazılarımın iyice araştırılıp doğru bilgiler içermesi olacaktı ama iş bununla bitmiyordu. Arka plan derya deniz... Araştırarak, çabalayarak yol almaya başladım ancak bunun böyle el yordamı ile olmayacağının farkındaydım. Çünkü el yordamı ile alınacak yolun, somut bir değer katmasının çok zor olacağı görülüyordu. Eğitim gerekliydi, ama nasıl?
İstanbul İşletme Enstitüsü ile Tanışma
Kucakta küçük bir bebek, uykuya veda eden gözler, eğitimsiz ama azimli bir zihin ile derdime bir çare olur düşüncesi ile Google'a ulaştım. Ve aslında çok da uğraşmadan İstanbul İşletme Enstitüsünde Blog Yazarlığı Eğitimi olduğunu gördüm. İçerik detaylarında eğitimin ücretsiz olduğu yazıyordu! "Kul sıkışmadan Hızır yetişmez" diye bir Atasözümüz vardır ya, işte o misal dermanım bana göz kırpıyordu... Şansım dönüyor muydu?
Lohusa Kafası
Sevinçlerimi mübalağa olarak mı düşündünüz? O halde size uzun yıllar içinde olduğu iş hayatını el kadar bir yavruya analık yapmak için terk etmiş ve bu süre zarfında tüm hayattan soyutlanan kadını bilir misiniz diye sorarım? Tüm gün ayakta olup, uyumayıp, bir fincan çayı sıcak içemeyip, kafasındaki anne topuzunu ve en son ne zaman duş alabildiğini hatırlayamazken, hala işe yaramadığını düşünen lohusayı ya da. Bir dal lazımdı bana tutunacak. İstanbul İşletme Enstitüsü dalım değil, ağacım oldu. Bu anneye yaptığı iyiliği bilse, muhakkak gururlanacaktır o da değil mi?
Pür dikkat dinlediğim dersler sayesinde blogumu birkaç basamak yukarıya taşıdım. Ve üzerine yine çok ihtiyaç duyduğum bir konu olan İçerik Editörlüğü dersinin de açılacağını öğrendim. Evren bana "Kader, yazmaya devam et" diyordu. Okumak, araştırmak, yazmak, daha çok okumak, daha çok araştırmak ve daha çok yazmak... İlmin, kişisel gelişimin ve öğrenmenin yaşı olmadığı gibi ucu bucağı da yok. Ben bir çukura düşmüştüm, oradan çıkmayı istemekle kalmayıp bunun için çabaladım. Çaba ve sebat insana güzel kapılar açıyor.
"Damdan düşenin halini damdan düşen bilir" diyerek, bu yazımla sizlere "umut" olmak istiyorum. Lütfen düştüğünüzü sandığınız kuyunun güneşi görebileceğini ve ona yürümeye muhakkak bir yol bulunabileceğini unutmayın.
Yazar: Kader Meşeli