Kadın Mühendis Olmak
Kadın mühendis eğitim yaşantısından iş yaşantısına geçiş evresinde ayrımcılıkla yüzleşmeye başlamaktadır. İlk büyük sorun uzun süren işsizlik sürecidir. Cinsiyetçi iş ilanları mühendislik mesleğinde göz ardı edilemez boyutlardadır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği hem dünyada hem de Türkiye’de önemli sorunların başında gelmektedir. Çoğu toplumda kadın hala ikinci cins olarak görülmektedir. Yemek, temizlik ve çocuklardan sorumlu olduğu düşünülen kadın iş yaşamında bu duvarları yıkmak için daha fazla güç sarf etmek zorunda bırakılmaktadır. Kadın ile erkek arasındaki bu sosyal uçurum ekonomik özgürlüğünü eline almak isteyen kadının meslek seçimi sırasında çoğunlukla toplum tarafından “kadınsı” olarak tabir edilen mesleklere odaklanmasına neden olmaktadır.
Kadınlar İş Hayatında
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2017 yılı İstatistiklerle Kadın verilerine göre Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaştaki istihdam oranı erkeklerde %65,6 iken kadınlarda bu oran %28,9’dur. Toplumun genel görüşüne paralel olarak, kadınlar arasında fiziksel güç gerektirmeyen işler tercih edilmektedir. Günümüz dünyasını oluşturan en önemli mesleklerden birisi olan mühendislik için de bu durum geçerlidir. Kafamızı kaldırdığımızda gördüğümüz her yapı, kullandığımız her eşya, yediğimiz her yemek bir mühendislik probleminin çözüm bulmuş halidir. Fakat mühendislik mesleği denilince gözümüzde canlanan genellikle başında bareti ile duran bir erkek figürüdür. Erkek hegemonyası altındaki bu meslek bir kadın mühendis için zorlukları da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle kimya, tekstil, gıda gibi mühendislik dalları iş hayatında kadınlar için uygun olarak nitelendirilmektedir.
Kadın Mühendis Olmak Problemli Bir Durum Mu?
Kadın mühendis eğitim yaşantısından iş yaşantısına geçiş evresinde ayrımcılıkla yüzleşmeye başlamaktadır. İlk büyük sorun uzun süren işsizlik sürecidir. Cinsiyetçi iş ilanları mühendislik mesleğinde göz ardı edilemez boyutlardadır. İşverenlerin bu tutumunun başlıca nedeni mühendislik mesleği ile özdeşleşmiş mantık, sayısal zeka, rekabetçi karakter gibi kavramların eril özellikler olarak algılanmasıdır.
İkinci neden şantiye, fabrika, arazi gibi zor çalışma şartlarının kadın mühendis için uygun olmayacağı görüşüdür. Üçüncü neden ise bu tür ortamların erkeklere göre tasarlanmış olması ve bir kadının yaşam standartlarına uymadığı düşüncesidir.
Kadın mühendis olmak toplumumuzda olduğu kadar dünya çapında da problemli bir durumdur. Henüz üniversite yıllarında erkek egemen bir ortamda bulunan kadın, karakteri ve sergilediği duruş ile mühendis kimliğini inşa ederken zorluklarla karşılaşmaktadır. Bir sosyolog olan Peter J. Burke’ün teorisine göre (1991) kimlik, bireyler ve toplum arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu süreçte, kişi kimlik standartlarına, yaygın olarak paylaşılan sosyal bilgilere veya aldığı değerlendirmelere göre kimliğini oluşturmaya çabalamaktadır. Ne yazık ki, kimlik oluşturma süreci bireyler için her zaman mutlu bir deneyim değildir. Kendisinden baskın eril fikirleri benimsemesi beklenen kadın mühendis kimlik oluşturma sürecinde ya pes etmektedir ya da kendini motive ederek direnmektedir.
Cinsiyetçilik Problemleri
İş yaşamına bir şekilde adım atmış kadın mühendis ilk gününden itibaren hem mühendislik hem de cinsiyetçilik problemleri ile başa çıkmak zorunda kalmaktadır. Çoğu zaman ofis dışındaki işlerden uzak tutulmaktadır. Seyahat etmenin, kirli ortamlarda erkekler ile beraber çalışmanın bir kadına uygun olmadığı fikri kadın mühendis için düşük ücretlere mahkum olmak demektir. Cinsiyet ayrımcılığının getirdiği güven eksikliği, kendini gösterme çabasını beraberinde getirmektedir.
Kadın mühendis yapacağı her yanlışta kadın kimliğinin öne atılması korkusu ile başa çıkmak zorundadır. Erkek mühendislerin aldığı sorumlulukları alabileceğini kanıtlamaya çalışan kadın mühendis meslek hayatı boyunca daha fazla zaman ve enerji sarf etmek durumunda bırakılmaktadır.
Cinsiyet eşitsizliği sadece kadın mühendis için bir sorun değildir. Profesyonel bir doktor, mimar, iş kadını veya avukat olmak da eril çalışma kültürü ile yüzleşmeyi beraberinde getirmektedir. Bu durumun ortadan kalkmasının yolu ise doğduğumuz andan itibaren dayatılmaya çalışılan ataerkil toplum düzeninin ortadan kaldırılmasından geçmektedir. Daha bilinçli ve cinsiyet eşitsizliğinden uzak bir toplum gelişmeye ve üretmeye açık bir toplum olarak dünyada yerini alacaktır.
Yazar: İrem Elitez