Kaybolmayanlar Döngüsü

Kaybolmayanlar Döngüsü
Photo by Andreas Wagner / Unsplash

Merhaba sevgili okur. Merhabanın anlamını biliyor muydunuz? Merhaba Farsça’da benden size zarar gelmez. Arapça’da ise sefa geldiniz,oturunuz,rahat ediniz anlamında kullanılır. Merhaba diyerek başlamak istedim sizinle buluştuğum bu ilk yazımda. Böylece hem sizlere iyi niyetimi göstermek hem de samimiyetimi belirtmek için uygun bir kelime olacağını düşündüm.Yani, benden size zarar gelmez sevgili okur ve siz sefa geldiniz.

Zamanın hızla aktığı büyük bir döngünün içinde bulunuyoruz. Bu döngü içinde bulundurduğu insanlara başaramadıkları taktirde onlara acımaz, ikinci şansı bile çok görür. Kaybetmeyi, döngünün dışında kalmayı, ise kimse aklının ucuna dahi getirmek istemez. Çünkü Alain de Botton’un da dediği gibi “Başarı, dünyanın bize güler yüz gösterebilmesi için kullanabileceğimiz tek kozdur.” Bu uğurda bazen sorgulamamayı bazen de “En iyi nasıl itaat edebilirim?”i öğreniriz. Bu karakterimize, duygularımıza, düşüncelerimize hatta hayallerimize, mutluluğumuza maal olsa bile. “Düşlediğim kadar ben olabilirim.” Sözünü duymuşsunuzdur. Acaba bu döngü insana “Ben olmayı”da unutturuyor mu, bilmiyorum. “Ben olmaktan” öte bir şey var mı, onu da bilmiyorum. Bildiğim şudur ki hiçbir şey, bu döngü bile olsa, beni bana unutturmamalıdır.

Kaybolmayanlar Döngüsü Nedir?

Bu kazananların kaybedenleri yediği döngüde nedense yiyen taraf olmak isteriz. Belki de tüm çabalarımız kazanmaktan ziyade bunun içindir. Yiyen taraf olmak için. Eğer eziyorsan, aşağılıyorsan bir şeyler başarmışsın demektir.(!) Birileri sana muhtaç kalıyorsa dudaklarının arasından çıkacak olan bir çift söze bel bağlamışsa bu taktir toplamana ve mutlu olmana yetecek bir durumdur. Kendimizden başka bir şeye ne kadar az bağımlı olursak o kadar mutlu bir o kadar da biz oluruz. Ama nedense bu döngüde bizlerin bağımlı olduğu tek şey “başkalarının ne diyeceğidir ve bu “başkaları”nın vicdanına bağlı olarak döngünün bize neler getireceğini bekleyerek yaşar dururuz. Neleri götürdüğüyle de ilgilenmeyiz. Bu cümlelerimden isyan ettiğim yanılgısına varmanızı istemiyorum. Sadece hepimizin benimsediği ama bir türlü acımasız yanını idrak edemediğimiz döngünün gerçekliğini daha gür bir sesle ortaya koymak ve kaygılarımı ifade etmek istiyorum. Çünkü bu döngü binlerce insanı öldürebilecek zehirler icat eden başarılı bilim adamlarına, iş adamları ve siyasetçileri korumaya kendini adamış adalet maskeli hukukçulara, “ne kadar kaparsam kardır.” Anlayışıyla hareket eden memurlara ev sahipliği yapıyor.Biraz da kaybedenlerine acıyorum ve kaybedenlerine Helen Keller’in şu meşhur sözünü haykırmak istiyorum. “Hiçbir zaman başınız eğmeyin, her zaman dik tutun. Hayatınızı karşınıza alın ve tam gözünün ortasına bakın.” Hatta bu döngüde kaybedenler tarafında olmaktan gurur duyuyorum deyin. Kaybetmiş olmak belki de bizlere kişiliğimizi, duygularımızı, isteklerimizi, hayallerimizi kısacası benliğimizi kazandırmıştır. Kaybetmiş olmak benliğimizi kaybettirmemiştir belki de. Kaybedip de kaybolmayanlar döngüsünün üyesi olmak gibi bir şey.Evet öyle bir şey…

Bu döngünün, doyuma bir türlü ulaşmak bilmeyen bir dünyada incitmeden,yakıp yıkmadan,duyguları yok saymadan da yaşanabileceğini göstermek ve en büyük başarının özümüzü kanıtlamak için güzel bir örnek olduğunu düşünüyorum sizce de öyle değil mi?

Başkaları tarafından bizlere sadece kaybettiğimiz kimliklerimizin yerini doldurmak için verilmiş bir avuntu olan mertebelerimizi bizlere olan katkısı ne kadar sürüyor ki? Oyuncağını kaybetmiş ağlayan bir çocuğa şeker vermek gibi. Oysaki şeker oyuncağın yerini ne zamana kadar tutar? Başkalarına emir verememek, cebimizde tomarla para taşıyamamak neden bizlere dışlanmışlık duygusu uyandırır ki? Neden bu döngüde bizlere rol verilmediğine şaşırır ve isyan eder dururuz. Kazananlar döngüsü böyleyken kaybedenler döngüsü her ne kadar karmaşık görünse de aslında sevgili okur bu döngü anlaşılmaz ve belirsiz değildir. Belki de bu döngü sizlere elle tutulur ve “başkaları”nın onayını sağlayacak sahte ve kısa süreli bir mutluluk veremeyebilir ama size “sizi” kazandırabilir ve kendi sahnenizde yan oyunculuk rolünü terk edip başrol oynama şansını verebilir.

Ben bu döngüyü reddedecek kuvveti kendimde bulamıyorum diyebilirsiniz ama şunu bilin ki güçlü olup olmamanın bir önemi yoktur. Önemli olan hayatınızı karşınıza alıp haykıracak kadar güçlü hissetmektir, yine bir güçlüye yaraşır bir şekilde hareket etmektir. Bu döngüyü reddedecek kadar güçlü düşünmektir. Kaybolmayanların döngüsüne katılmak isteyecek kadar da cesaret ve güvenin şart olduğunu belirtmek isterim. Bu döngünün kaybedeni yoktur. Çünkü buraya yalnızca “ben olmayı” başaranlar ve “benden öte bir şey yok.” diyebilenler katılabilir.