Kişisel Gelişim ve Kişilik
Kişisel gelişim o kadar farklı alanlarda kullanılan bir kelime ki neresinden başlayacağımı bilemedim. Belli bir konuda uzmanlaşma manasından tutun da kendi hayatının kontrolünü eline almaya kadar uzanan geniş bir yelpazede tanımlanan kişisel gelişim kavramı esas itibariyle kişinin kendi yeteneklerini diğer bilgi kaynaklarıyla beslemesi anlamında da ele alınır.
Fakat ben bunların hiç birini değil, benim hayatımın çok uzun bir dönemini kapsayan kişisel gelişim kitaplarının, beni benden alıp geriye nasıl bir enkaz bıraktığını anlatacağım.
Kişisel Gelişim Kitapları
Kendini arama serüvenimin en alt basamağını teşkil ettiğini bugünkü tecrübelerime dayanarak rahatça söyleyebileceğim bu kitapların ne kadar varsa hepsini de çöpe atmam ise az bile verilmiş bir tepki idi.

Hepsinin ortak dili olan “sen yaparsın, “sende henüz ortaya çıkmamış bir cevher var”, “sen farklısın” temalı bu kitaplar abartılı egosantrik anlatımlarla başlangıçta kişiye cazip geliyor. Sonra bitmiyor tabii. “Farkındalığınızı artırın”, “stresinizle başa çıkın”, “hayatınızın seçimi sizin ellerinizde”. Uzuyor da uzuyor liste.
Ben bunların hepsine inandım. Çünkü egom o kadar yüksekti ki, tabii diğerlerinden farklı olacaktım. Farklı olmak marifetmiş gibi. Daha insan olmayı becerememiş, bir takım koyma bilgilerle kendini bilir kişi ilan eden, meditasyon ve yoga ile uyuşuklukta zirve yaratan, “iste ve senin olsun” safsatalarıyla tembelliği körükleyen bu kişisel gelişim zırvalarıyla uzun seneler hemhal oldum. Ve tabii onların iyice körüklendiği toplantılara da katılarak egomu kendinin bile hayal edemeyeceği yerlere kadar yükselttim.

Sonra ne mi oldu? Herkesten farklı değil fakat bu bilgilerle herkesten salak olduğumu anlayınca hayal kırıklığıma da istediği kadar kırılabileceği izni vererek depresyonu kucakladım. Kandırılmanın ne kadar kolay olduğunu görünce, salaklığıma bu kere de ben güldüm. Ne güzel tacirler var ortalıkta bilemezsiniz şöyle biraz olsun sevgi içeren ışıltılı sözlerle ağlarına düşürüp, insanları sömürdükçe sömüren.
Kişisel gelişim adı altında sözde 15-20 kişilik sınıflarda biri birine hiç benzemeyen insanlara aynı şekilde hitap edilmesi de işin başka bir boyutu, hatta acınası tarafı. Ne farkındalıksa herkesi aynı boyuta çekebiliyor. İnsan hayatta bir şeyin farkında olmalıymış meğerse, “o da hiç bir şey olmadığının”.
Sonra bakıyorsunuz bu bilgilerle sizi pohpohlayanların kendine hayrı yok. Sağlıktan, şifadan bahsediyor, yerinden kalkamıyor. Tabii kendimi sorgulamam, kendime acımam, kendimi yeniden toparlamaya çalışmam çok uzun zamanımı aldı. Hali hazırda arazları var fakat kalan sağlar bizimdir.

Kişisel gelişecekseniz eğitimle gelişin derim ben. Kendinizi ne kadar bilgiyle donatırsanız o kadar konunuza, kendinize hakim olursunuz. Çünkü çağımız bilgi çağı ve bir o kadar da bilgi çöplüğü. Bilgiye kolay erişim hangi bilginin ne kadar doğru olduğunu sorgulatıyor insana. İnsan bilgiyle artabilir de, bilgiyle çökebilir de. Bunun kararını vermek de kendinizi, yeteneklerinizi, yapabilirliklerinizi ne kadar doğru gözlemlediğinizle ilgili. Bu konuda da size farkındalık saçmalıkları değil, öğretmeniniz, güvendiğiniz bir büyüğünüz ya da yeterli özgüvene sahipseniz kendiniz yardımcı olabilirsiniz.
Demem o ki, kişisel gelişim manevi boyutlarıyla da maddi boyutlarıyla da bir yaşam biçimi. Manevi boyutu sizin edindiğiniz bilgi ve tecrübeleri kullandığınız yerler, maddi boyutu ise kendinize verdiğiniz emek olarak özetlenebilir. Bir kere daha üstüne basarak söylüyorum “sen farklısın” diyen herkesten ve her yerden uzak durun. Herkes biricik yaratılmıştır doğrudur. Fakat bizi farklı kılan yeteneklerimiz, tecrübelerimiz, hayata bakışımızdır o kadar. Kişisel gelişim araçları da bu yeteneklerimize göre farklılık gösterecek doğal olarak. Mühendisin çizim yeteneği ile grafikerin çizim yeteneğinin aynı olmayacağı gibi.
Velhâsılı kelam, büyürken büyütmektir kişisel gelişim. Büyürken ezmek, hor görmek, hırpalamak, ötekileştirmek değil.