Sadelik Hayatımızın Neresinde?
Minimalizm 1960’larda ortaya çıkan bir akım. İlk olarak sanat ve müzik alanlarında uygulanmaya başlanıyor. Sadelik ve nesnellik öncelikli kavramları arasında. Sanatta ve müzikte, mimaride en sade olanla en işlevsel olan birleştiriliyor
Minimalizm 1960’larda ortaya çıkan bir akım. İlk olarak sanat ve müzik alanlarında uygulanmaya başlanıyor. Sadelik ve nesnellik öncelikli kavramları arasında. Sanatta ve müzikte, mimaride en sade olanla en işlevsel olan birleştiriliyor. Daha sonraki yıllarda bu felsefeyi kişisel hayatında kullanmak isteyenler oluyor. Bu sayede minimalist yaşam felsefesi olarak anılmaya başlanıyor. Diğer ismiyle sade hayat felsefesi. Sadelik ve işlevsellik basitlikle karıştırılmamalı.
Minimalist Manifesto
Aslında her yerinde. Hayatımızı kuşatan ne varsa ona uygulayabiliyoruz. Sosyal medya hesaplarından evdeki ıvır zıvır çekmecelerine, kitaplardan çoraplara hayatın her alanında sade hayat felsefesi kullanılabiliyor. Bu kavramı ilk duyanlar genellikle gardroplarındaki kıyafetleri düzenlerken karşılaşıyor. Çünkü herkesin çok fazla kıyafeti, dahası çok fazla giymediği kıyafeti var.
Giyilmeyen kıyafetlerin nasıl ayrılacağı çoğu insanın aklını kurcalıyor. Başkaları ne yapmış diye internette araştırırken sade hayat felsefesi ile karşılaşıyor. Hoşuna giden, aklına yatan deneyimliyor ve bu akıma katılıyor.
Nereden Başlamalı?
İstediğimiz yerden. Çoğunluk kıyafetlerinden başladı diye gardropun kapağını açarak başlamak zorunda değiliz. Sade hayat felsefesini hayatımızın her alanına uygulayabilmek için öncelikle üç ana başlık belirliyoruz. Uygulama sırası bize kalmış.
1. Kıyafetler
2. Ev eşyaları
3. Sosyal medya hesapları
Kıyafetler
Bu bölümde kıyafetlerimizin hepsini görebileceğimiz bir şekilde gardroptan çıkarıyoruz. Her birini tek tek elimize alarak, gerekirse deneyerek bizi mutlu edip etmediğini düşünüyoruz. Eğer giymiyorsak muhakkak rahatsız eden bir şeyler vardır. Kesinlikle giymediklerim, tekrar düşüneceklerim ve kesinlikle giyeceklerim şeklinde üçe ayırmak işimizi kolaylaştırıyor.
Giymediklerimizi geri dönüşüme gönderebilir, ihtiyacı olanlara verebilir ya da ikinci el olarak satabiliriz. Bu teknik ismini daha önce duymuş olabileceğiniz birine ait: Marie Kondo. Kendisi sade hayat felsefesini benimsemiş bir insan. Burada en önemli kısım tekrar düşüneceklerimiz. Çünkü çoğu zaman kilo alınca/verince giyerim diyoruz. Bize yakışmadığı halde çok beğendiğimiz için dolabımızda tutuyoruz.
Belki bir kere bile giymediğimiz halde çok para verdiğimiz için dolabımızdan göndermeye kıyamıyoruz. Burada duygusal yaklaşmaktan ziyade gerçekçi ve kararlı olmak işimizi kolaylaştırıyor.
Küçük bir tüyo: İhtiyacımız olan bir kıyafeti almak için dolabımızdan iki tane giymediğimiz kıyafeti gönderebilmeliyiz.
Ev Eşyaları
Evin bizi ilgilendiren her köşesinde bu felsefeyi uygulamaya hakkımız var. Elbette istiyorsak. Bizi ilgilendiren diyorum çünkü birlikte yaşadığımız insanları bu felsefeyi uygulamaları için zorunlu bırakamıyoruz.
Uzun zamandır biriken faturalar, fişler, boş ilaç kutuları, kullanmadığımız pizza bıçağı... Sade hayat için harekete geçtiğimizde hepsi radarımıza takılıyor. Her bir köşeyi ayrı ayrı inceliyoruz. Yukarıdaki adımları uygulayabiliriz. Örneğin evimizde bir gün kullanırız diye aldığımız bir keten tohumu yağı varsa ve hiç kullanmadıysak onu elden çıkarıyoruz. Son kullanma tarihi geçmemişse isteyen birilerine veriyoruz.
Bu zamana kadar ihtiyaç duysaydık zaten kullanırdık, değil mi? Tekrar düşünecekler listenize girdiyse bir hafta ya da bir ay süre belirleyip en az 3 defa kullanacağım diyoruz. Eğer hala hiç kullanmadıysak vedalaşıyoruz. Evin her alanında bunu uyguladığımızda aslında ne kadar büyük ve ferah bir eve sahip olduğumuzu göreceğiz. Sade hayat bize küçük olanı büyük gösterme yeteneğine sahip. Ne de olsa mottosu less is more: “Az, çoktur.”
Sosyal Medya Hesapları
Kimin e-posta kutusu her gün temizlediği halde dolup taşmıyor ki? Onlarca siteden izin verdiğimiz için kampanya mesajları alıyoruz. Belki de hiç ihtiyacımız olmayan bir şeyi o kampanya postasına bakarak aldık. Bunun önüne geçmek için aboneliklerimizi sınırlandırıyoruz. Hiç merak etmediğimiz halde sosyal medya mecralarından birilerini takip ediyorsak onları da sevgiyle uğurluyoruz. Darılmaca gücenmece yok. Gün içinde gözümüzün gördüğü her şey zihnimizi etkiliyor ve biz sade hayat için çabalıyoruz. Zihnimizi de sadeleştirmek için bunlar gerekli adımlar.
Tüm bu sadelik serüveninden sonra yapmamız gereken bundan sonrasını kontrol altına almak oluyor. Önemli olan anı kurtarmak değil, bunu bir yaşam tarzı haline getirmek. Kontrol altına almadığımız her seferde bu maratona iki üç ay sonra yeniden ihtiyaç duyuyoruz. Sadeleştikçe arınıyoruz. Sade hayat bizim için bir hayat felsefesi haline geliyor.
Yazar: Gülnur Yıldız