Üretken Olmak Elimizde
İnsan, ilk çağlardan bugüne, hayatını kolaylaştıracak ve soyunun sürmesi sağlayacak tarımsal ürünler, eşyalar, makineler ve düşünceler üretiyor. Önce bilinçli olmadan yapıyordu bunları. Üretken olmak derdinde değildi. Sadece yaşamaya çalışıyordu.
İnsan, ilk çağlardan bugüne, hayatını kolaylaştıracak ve soyunun sürmesi sağlayacak tarımsal ürünler, eşyalar, makineler ve düşünceler üretiyor. Önce bilinçli olmadan yapıyordu bunları. Üretken olmak derdinde değildi. Sadece yaşamaya çalışıyordu. Temel ihtiyaçlarını karşılamaktan başka bir derdi yoktu. Ama bugün artık sadece bu amaçla üretmiyor, insan için üretken olmak bir ihtiyaç. Hatta belki de DNA’mıza işlemiş bir kod diyebiliriz.
Ürettiğimiz Sürece Kendimizi Değerli Hissediyoruz
Varoluşumuzun temeli buymuş gibi, üretken olduğumuz sürece kendimizi geliştirebiliyoruz. Boşa dememişler “işleyen demir ışıldar!” diye. Yine de çağımızda bizi bu zorunlu ihtiyacımızdan uzaklaştıran dış etkenler var. Zamansızlık, yakın çevre baskısı, angaryalar, hatta kendimiz!
Bizim için daha iyi olacak işler, kendimize ayıracak daha çok zaman istesek de bunu başarabilen insan sayısı çok değil. Yapabilenlere de gıptayla bakıp “ne üretken biri!” diyoruz ve kendimize soruyoruz;
Üretken Olmak Gerek Ama Nasıl?
Üretken olmak için yapabileceğimiz şeyler, değiştirmemiz gereken bazı alışkanlıklar var. İlki “hayır” diyebilmek. “Hayır” olumsuz bir kelime olarak görülse de yaşam koçu Nea Joy’un dediği gibi "Hayır demek isterken evet diyerek hayatınızdaki en önemli ilişkiyi zedeliyorsunuz: kendinizle olan ilişki." Bir düşününün, kaç kez yapmak istediğiniz bir işi sırf “hayır” diyemediğiniz için ertelediniz, hatta belki bir daha dönüp yapmadınız? Kaç kere daha üretken olabilecekken bunu bir kenara koyup mutsuz oldunuz?
Üretken olmak ve mutluluk arasında sıkı bir bağ var çünkü. Belki kendi kendinize var ettiğiniz angaryalar içinde boğulurken, yapmak istediğiniz şeylerin hayalini kurup nefes alabildiğinizi hissettiniz? Bu nedenle, yerinde kullanılan, ne kadar çok hayır o kadar çok üretkenlik! Üretkenliğin en büyük düşmanı ise kendimiziz. Kendimize koyduğumuz sınırlar, mükemmeliyetçiliğimiz ve hatta yaşam şeklimiz.
Hayır düzen takıntısından söz etmiyorum. Çünkü o da üretken olmanın büyük düşmanlarından biri. Ancak düşüncelerimizi bile toplayamadığımız dağınık bir odada, akşamdan kalma bir halde, mükemmeliyetçiliğimizle birlikte oturmuş; “acaba o, bu, şu ne der ne düşünür?” derken nasıl ve ne üretebiliriz ki?
Sadeleşin Ve Özgürleşin
Üretken olmanın formülü gibi. Bu formülle üretken ve mutlu olmamak mümkün değil. Çünkü hayatımız boyunca istediğimiz şeyleri almak için zaman ve emek harcayıp para kazanmaya uğraşıyoruz. Sonra da o eşyaların içinde kayboluyoruz. Bir gün bir bakıyoruz o eşyalardan kurtulmak için uğraş içindeyiz. Paramızı, zamanımızı ve emeğimizi bu sefer de onları hayatımızdan çıkarmak için harcıyoruz. Bu ne yaman bir çelişki. Oysa insan, sadeleştikçe özgürleşiyor da!
Neden daha az eşyaya sahip olan insanlar daha üretken? Çünkü yaratıcılığı geliştirip üretken olmayı sağlayan şey sadece beynimiz. Başka hiçbir şey değil! Düşünmek, yapmak isterken onu durdurmamak, eşyaların kalabalığı ve hayatın hızı içinde kaybetmemek, üretken olmak için en önemli şart gibi görünüyor.
Pek çok insanın sadece konuştuğu, eleştirdiği ama hiçbir şey yapmadığı günümüzde, amacına ulaşmak için çalışıp bir şeyler ortaya koyan insan üretken insandır! Elbette yaptığımız işi layıkıyla yapmak gerek ama önce yapmak gerek! Mükemmeliyetçiliğe de veda edip yola devam edince ulaşılacak yer üretkenlik denizi.
Bu denizde yüzmek, “kızgın kumlardan serin sulara” atlamak gibi sizi öyle rahatlatıp mutlu edecek ki üretmek için daha çok daha çok uğraşacaksınız ve bir gün yaşamak sizin için üretken olmak demek olacak!
Yazar: Geysu Güleryüz