Yaşadığımız Problem Ne Kadar Büyük?

Hepimiz hayatımızı yaşarken hep koşuşturma içerisindeyiz. Aslında hayatımıza devam edebilmek için sanki her zaman bu kalabalık içinden başarı ile çıkmamız gerekiyor gibi hissediyoruz.

Hepimiz hayatımızı yaşarken hep koşuşturma içerisindeyiz. Aslında hayatımıza devam edebilmek için sanki her zaman bu kalabalık içinden başarı ile çıkmamız gerekiyor gibi hissediyoruz. Bir de büyük şehirlerde yaşıyorsak büyük bir kaosun içinde daha güçlü olmamız gerektiğini düşünüyoruz.

Daha fazla insan trafiği veya büyük sorumluluklar derken çözülmesi gereken çok fazla problem ile baş etmek zorunda kalıyoruz. Yaşımız kaç olursa olsun hızlı bir gün bizi bekliyor. Saatlerce süren trafik, zorlu geçen sınavlar, yöneticilerle olan toplantılar, iş görüşmeleri, yaşadığımız sağlık sorunları vs. daha da eklenebilecek birçok sorunla karşılaşıyoruz. Herkes ayrı ayrı kendine göre problemler ile yaşıyor.

Savaşmak Mı Yoksa Kabul Etmek Mi?

Hayat herkese göre bazen zor olabiliyor. Ama savaştığımız problemler herkese göre zor mu? Bazen karşımızdakine yaşadıklarımızı anlattığımızda “bu da sorun mu? Sen şükret ne sorunlar var.” gibi cümlelerle karşılaşırız. Bunlar aslında sizi düşünen cümleler gibi olsa da bizde oluşturduğu hissiyat farklıdır, herkeste oluşturacağı hissiyat farklı olacaktır. “Zor değil mi? Ben mi abartıyorum yoksa? Ama zorlanıyorum ve acıda çekiyorum.” gibi cümleler beynimizde dolaşıp duracaktır.

Yani bu problemler herkese göre zor olmak zorunda değildir. Zor kolay problem diye bir tanımlama yoktur, bunu biz yaratırız. Hayata bakışımız, karakterimiz, ruhumuz, enerjimiz, çevremiz, yaşadıklarımız farklı oldukça hepimizde zorluk derecesi değişecektir. Önemli olan yargılardan, eleştiriden uzak, korkmadan yaşayıp, kabul edip çözüm yolu bulmaktır. Herkesin alacağı ders, edineceği tecrübe, çıkaracağı sonuç, kendisine katacakları bu problem ile bambaşka olacaktır.

Neden Bu Benim Başıma Geldi?

İlk başta değindiğimiz gibi hayatımıza devam etmek zorunda olduğumuz için, hayat standartlarımızı korumaya çalıştığımız için yaşadığımız problemler bazen çok büyük gelebilir. O an ki psikolojimize, özgüvenimize göre ya da hissettiğimiz güce göre zaman zaman gözümüzde büyüyecektir. Aslında belki de hayat devam ederken kendimiz için, özgüven kazanmamız gerektiği için, gücümüzü görebilmemiz için böyle bir problem ile karşı karşıya kaldık.

Tamamen bakış açımıza göre bunu anlamlandırabilir, büyütüp ya da küçültebiliriz. Çözüm odaklı olup farkındalıkla, sakin karşılayarak problem çözme yolları arayıp, deneyip ortadan kaldırabilecek miyiz? Yoksa korkarak, gözümüzde büyüterek, sadece soruna odaklanıp çözüm yolları aramadan bir an önce yok olması için yakıp yıkıp kaçacak mıyız?

İşte en önemli karar verme noktasındayız. “Çözebilecek miyim? Başarabilir miyim? Ben bu kadar güçlü müyüm? Neden bu benim başıma geldi?”. Ya da “yapabilirim, başarabilirim, çözüm yolları aramalıyım, yardım alabilirim, deneyebilirim”.Olumsuz sorular yerine kendimizi motive edici sorunu büyütmeden kabul edip problem çözme yolları aramaya başlarız. Bu iki zıt yön kişinin karakteriyle, bakış açısıyla ve psikolojisiyle yani çok fazla etkenler sebebiyle ortaya çıkar.

Kaçmalı Mı Kovalamalı Mı?

Görmezden gelip kaçarsak bir süre için sorun olmaktan çıkacaktır. Ama yine aynı sorun ortaya çıktığında ne olacak? Hayat devam ediyor gelişmek, büyümek zorundayız bu yüzden yaşamıyor muyuz? Yüzleşmek zorundayız. İşte burada problem çözme yeteneği ortaya çıkıyor. Bu öğrenilebilir, geliştirilebilir. Tabi ki her zaman iyi bir sonuca varamayız. Ama burada ki en önemli nokta denememiz. Problem çözme yolları arayıp, araştırarak, farkında olarak, pes etmememiz. Bizler daha en başında çocukken başlıyoruz çözüm yolları aramaya.

Düştüğümüzde nasıl kalkacağımızı öğrenerek başlıyoruz hayata. Yaş arttıkça korkuyoruz sorunlardan, korkmayı öğreniyoruz. Bu yaşadığımız problem bir engel değil bizi büyütecek ve geliştirecek belki daha da güçlü biri yapacak bir basamaktır. İşe bu bakış açısıyla kendimize inanıp hayatımızda karşımıza çıkan bu aşamayı da geçmemiz gerektiğine inanarak başlamalıyız.

Yazar: Tuğçe Polat